Menu

24 Temmuz 2008 Perşembe

Renklerin Dansı

Marcel Marceau (22 Mart 1923 – 22 Eylül 2007)


Sen hiç gündüz umursamazcasına içinde kaybolduğun denizden; gece, dolunay ışığında, için boğulurcasına uzaklaştın mı? Hiç yaşadın mı böyle bir kaçış? Bütün benliğinle maviden kaçar gibi. Gecenin en karanlık köşesine sığınır gibi...

Peki hiç düşündün mü - ya da yaşadın mı - uykunun en güzel yerinde ölüme karışmayı? Ne olduğunun farkına bile varmadan boyandın mı siyahın en siyahına?

Ortalık mosmordur. Sen hiçbir şey yokmuş gibi dolaşırsın dolunayın çevresinde. Arkandan seslenenler olur yüzlerini asla görmediğin, göremeyeceğin... Ayağın sivri taşlata takılır, acır. Derken, düşersin kocaman bir papatya tarlasına. İçine bir huzur dolar aniden. İç hesaplaşmaların başlar. "İyi bir insanım... Ya da oldukça kötü..." Kafanın içindeki sesler, gözünün önünde kapılar açıp kapatır. Kırmızı , siyah , mor... Kırmızı ister canın. Mordan çeker biraz. Ama tek görebildiğin siyahtır artık. Sonsuz, sessiz, acılı. Işığın en kör noktası. Siyah...
Her şeye rağmen korkusuzca ilerlersin. Derken bir sıcaklık hissedersin ayaklarının altında. Siyahın tek kırmızısıdır hissettiğin. Kan... Aniden dehşete kapılırsın. Sonra bir renk daha. Mor... Mor bedenler doluşur etrafına. Korkarsın. Üşürsün. Miden bulanır. Başın döner. Gözlerini kapatırsın...

... Gözlerini açtığındaysa çoktan onlardan biri olduğunu fark edersin. En ortada, onların arasında. Kırmızı ve mor. Siyahın içinde renklerle yitersin. Ruhun kutsanır. Bedenin çürür. Ölüler dünyasında ağlarsın sonsuzluğa. Ve artık seni ne duyan vardır ne de hisseden... Çığlıklarında boğulursun. Yağmurlarla yıkanırsın. Yüzünde acı bir tebessüm oluşur.

Yeni bir oyun başlar. Salon ışıkları söner. İlk defa hissedersin kalp atışlarını. Yüzüne sarı bir ışık düşer ansızın. Kendi oyununa şimdi hazırsındır. Maskeni çıkarır, oynamaya başlarsın...

Fotoğraf ?

Fotoğrafın içinde sıkışıp kalmış bir kız, bir ruh, bir renk, bir düş.
Bedenini yeni terk etmiş, yalnız bir kız.
Her gün ilk güneşle duyurmaya çalışıyor sesini soğuk odasına.
Kırmızı bir ain dolanıp duruyor dudaklarının arasında.
Söylediği şarkılara ağlıyor duvarları...

Ahşap evin karanlığında annesinin acı çığlığı...

Kız, çığlıktan sonra anlıyor sesini duyuramayacağını ve bırakıyor kendini, O'na kucak açan ürkütücü geceye...
Ölü ruhlarda bir sızı. Hepsi siyah. Hepsi ölü...