
Evinin yalnız duvarları yansıyor soğuk ve karanlık geceye. Her zamanki gibi kör bir ışık sızıyor ölüm kokan caddeye. Işığını söndürmek için geldim Smyrna'ya. O da duymuş senin öldüğünü. Bu yüzden kabul etti beni içine.
Kapı açık. Ardına kadar. Dolunayın ışığı sızıyor eski, ahşap merdivene. Duvardaki fotoğraflar karanlığa gömülmüş. Evinin dört bir yanı ağıt yakıyor bir 14 Temmuz gecesine. O kırmızı kanepede bir karaltı. Kardeşin galiba. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Elinde mektubun... "Sadece sana..." diye başlıyor, "Smyrna bir düş şimdi gözlerinde..." diye bitiyor. Sadece bana yazmışsın bu mektubu. Beni de kanatmak için galiba...
O soğuk, lanet, ıslak mektubun elimde çıkıyorum merdivenlerden. Işığı yakacak oluyor kardeşin, izin vermiyorum. "Karanlıktan korkardın sen?..." diyor. Hiç ses vermeden çıkıyorum odana. Nemli, keskin bir koku dolanıveriyor parmaklarıma. Odanın kapısı hafif aralık. Korkmadan başımı içeri daldırıyorum. Yerde... Seni görüyorum... Yerde yığılı, kanlar içinde sen... Korkmadan yanına çömeliyorum. Odanda mor bir çığlık asılı. Gece ağlıyor üstüne. Ama ben gördüm. Ağlayan sendin aslında. İki damla kırmızı yaş akmış gözlerinden aşağı. Ağlamışsın sen gecenin karanlığında...
Elimdeki mektubu kapatıyorum suratına. Elindeki silahı kilitliyorum sandığına. Kör ışığına sevdalanmış bir sinek görüyorum sonra. Sen, ona; o, geceye; gece, Smyrna'ya emanet... Işığını kapatmadan çıkıyorum odandan. Lanetlerimizi sakladığımız şarap şişesini parçalıyorum ağlayan duvarlarında. Son bir çığlık yalnız, karanlık, kırmızı konağında...
Kapı açık. Ardına kadar. Dolunayın ışığı sızıyor eski, ahşap merdivene. Duvardaki fotoğraflar karanlığa gömülmüş. Evinin dört bir yanı ağıt yakıyor bir 14 Temmuz gecesine. O kırmızı kanepede bir karaltı. Kardeşin galiba. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Elinde mektubun... "Sadece sana..." diye başlıyor, "Smyrna bir düş şimdi gözlerinde..." diye bitiyor. Sadece bana yazmışsın bu mektubu. Beni de kanatmak için galiba...
O soğuk, lanet, ıslak mektubun elimde çıkıyorum merdivenlerden. Işığı yakacak oluyor kardeşin, izin vermiyorum. "Karanlıktan korkardın sen?..." diyor. Hiç ses vermeden çıkıyorum odana. Nemli, keskin bir koku dolanıveriyor parmaklarıma. Odanın kapısı hafif aralık. Korkmadan başımı içeri daldırıyorum. Yerde... Seni görüyorum... Yerde yığılı, kanlar içinde sen... Korkmadan yanına çömeliyorum. Odanda mor bir çığlık asılı. Gece ağlıyor üstüne. Ama ben gördüm. Ağlayan sendin aslında. İki damla kırmızı yaş akmış gözlerinden aşağı. Ağlamışsın sen gecenin karanlığında...
Elimdeki mektubu kapatıyorum suratına. Elindeki silahı kilitliyorum sandığına. Kör ışığına sevdalanmış bir sinek görüyorum sonra. Sen, ona; o, geceye; gece, Smyrna'ya emanet... Işığını kapatmadan çıkıyorum odandan. Lanetlerimizi sakladığımız şarap şişesini parçalıyorum ağlayan duvarlarında. Son bir çığlık yalnız, karanlık, kırmızı konağında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder